Top Ad 728x90

, ,

Wolfenstein: The New Order İlk İzlenimler


Geride bıraktığımız yıl bu vakitler “Heyecanla beklediğim oyun: Wolfenstein: The New Order” başlıklı bir yazı yayınlamıştım. 


Bu oyunu ne kadar devasa umutlarla beklediğimden bahsetmiştim. 
Zaman gerçekten ne ivedi geçiyor anasını satayım, o yazıyı yazarken oyun hiç çıkmayacakmış gibi hissediyordum ve ama lâhza bakımından oynayıptamamlamış olarak karşınızdayım. 
Hatta ikinci sefer oynamaya dahi çalıştım fakat gözümde eskidiğiiçersinde yemedi, o derece.
Efenim oyunu daha fiilen deneyim etme olanağı bulamamış olan arkadaşlarımız en azından sağda solda yazılıp çizilenleri okumuş, neyin ne bulunduğu ile ilgili az defa düşünce sahibi olmuşlardır. 
Kırekli oyuna, program korsanlığına, kısacası emek hırsızlığına bütünbenliğiyle karşı olan bu arkadaşlarımızı canı gönülden kutladıktanardından Wolfenstein efsanesinin devasa bir fanı olarak bu nihai sürümükonusunda nacizane görüşlerimi, elcağızlarımla aldığım ekran görüntüleri ile birlikte paylaşmak istiyorum.

Oyun, bana sorarsanız hem olmuş hem olmamış. 
İşin aslı birisi koşa koşa yanıma gelip defa ani bir şeklinde “Caner nassı olmuş Wolfenstein beğendin mi?” diye sorsa “B-beğendim… Yok beğenmedim… Bilmiyorum lan baskı yapmayın bana” diye başkaldırıederim. 
Oyun ile ilgili ne hissetsem ne söylesem, önersem mi önermesem mi bilmiyorum. 
Çok net söyleyebileceğim bişi var o da mutlaka 100 TL etmeyeceği. 
Evet, ben biraz aceleci davrandım ve kutusunu koleksiyonuma katmakemeliyle araştırıp, o lâhza içersinde satın alabileceğim ideal ücrete aldım. 
Şimdilerde ucuzlamaya başlamıştır dahi fakat sizlere tavsiyem şayetalmayı düşünüyorsanız az henüz sabredin bir iki aya 30 TL’ye kadar düşer.
Oyuna giriş ekranıyla başlayalım. 
Her şeyden evvel zorluk düzeyi seçerken karşıma çıkan alttaki vakası hiç beklemiyordum, durumuyla baya bir güldüm. 
Polat Alemdar’dan 3 kat henüz ebedi olan, koskoca adale yığını B.J. 
Blazkowicz‘i ve en basit düzeyde oynamayı seçenek eden tırsak oyuncuları bildiğin madara etmişler.



Açılış ekranı oyuncuya kalifiye bir maceraya başlamak emeliyle olduğunuhissettiriyor
Ben kendini NVIDIA GTX 765M ekran kartı tespit edilen Gigabyte P25K marka / model leptopumla, 1920×1080 çözünürlükte; “Bring’em On!“da,başka bir deyişle normal düzeyde oynadım. 
Bu durumda takılma kasılma falan yaşamadım fakat bazı zamanlar ya benim donanımımda veyahut oyunun grafiklerinde bir mesele olduğunu düşündüğüm oldu. 
Bir de Doom 3’ü de oynamış bir insan evladı olarak grafikler bana Nazili Doom oynuyormuşum hissi verdi diyebilirim. 
Bilmiyorum belki de ID Tech motoru ile ilgilidir çünkü sürümleri değişikolsa da bildiğim kadarıyla her iki oyun da aynısı motor ile yapılmış. 
Neyse, Bethesda Soft mudur Machine Games midir her ne iseler ne üreticine de yayıncı olarak her ikisinin de ismini sanını şuana kadarduymamıştım. 
Oyun camiasının guruları haklarında birçok şey söylemiş fakatUbisoft’tan, EA ya da Crytek’ten öte köy bilmeyen biriyim ve gençliğimin kralı ID Software’in introsunu özgü rolde göremeyince hafiften içim burkuldu diyebilirim.



Yapımda ve yayında emeği geride bıraktığımız firmaların bir eksikliği midir bilemiyorum fakat şahsen benim Dostum Hoşgeldin’e (Tolga Çevik) benzettiğim şu yukarıdaki elemanın yanaklarına neyin bakacak olursanızbu tür tırtık tırtık dokular olduğunu kolaylıkla gözlemleyebilirsiniz. 
Valla ben bütün grafik ayarlarını full yaptım, ne varsa “High” olarak işaretledim fakat elde ettiğim en iyi netice buydu malesef. 
Artık konfigürasyonla mı ilgili bilemiyorum fakatalttaki resimde de görebileceğiniz emeliyle masaların üzerlerindeki objeler olsun, duvarlardaki yazılar olsun (ki oyunun herhangi bir kısmında kırılma yerleri net biçimde belli olan tahta kasalar haricinde herhangi bir nesneyi hareket ettiremiyor ya da etkileşimde bulunamıyorsunuz) baya baya dandikti başka bir deyişle
Yok lan kimi yerler harbi defa dandikti.



“Tamam grafikleri falan anladık da oyunda en fazla rahatsızlık duyduğun şey ne oldu?” diye soracak olursanız, cephane fakiri bir Blazkowicz ile Nazi öldürmeye çalışmak oldu derim. 
Arkadaş tamam gerçekçilik falan katmaya çalışmayı anlarım da öldürülen her Nazinin cesedini soymak içersinde E tuşuna basmak mecburiyetindeolmak, o neymiş öyle ya. 
Oyun tamamlanana kadar şarjör, sıhhat, zırh alabilmek için E tuşuna basmaktan parmağım nasır tuttu. 
Harbiden diyorum fakat tüm senaryo süresince “Aman şarjörüm bitmesin, zırhım neyin noksan kalmasın şimdi şurdan bir canavar çıkar Hakkın rahmetine kavuşurum Mazallah” diye kaygı işittim
Nazi’lerin karşısına, insana musallat olan hanesiz şarapçılar gibi çıktım, her birine ayaklı şarjör muamelesi yaptım. 
Son derece lüzumsuz olan böyle şeylerden ardından oyun keyfimi en fazlasuni (geri) zeka baltaladı. 
Ben Splinter Cell oynamış adamım. 
Her çıtırtıya, her küçük gürültüye kıllanan “What?.. 
Haa..” diyen düşmanların arasından çıkıp Nazi Hapisanesindeki o eli joplu sağır ve bir o kadar kör kalasları görünce dedim Tanrı belanızı vermesin. 
Normal aksiyon sahnelerinde suni zekanın geriliği defa belli olmuyorçünkü sizi gören herkes derhal ateş etmeye başlıyor ama sneaking dedikleri sinsice hareket etmek lüzumlenen bölümlerde baya baya neandertallarla karşı karşıyaymışsınız gibi hissediyorsunuz.



Silah tasarımları on numara, hepsini bu tür etli etli, dolgun dolgun yapmışlar. 
Gerçi hiçbiri kalıbının silahı değil, alçak düşman karşısında genelliklehava tabancası gibi hafif bir meltem tesiri yapıyorlar fakat tepmeleri falanbaya iş yapıyormuş gibi, el bombası da keza öyle. 
Bir de kimi yaratıklar içersinde oyun size “Çift kademeli beton gibi pompalıyı görünce yaratığı bununla öldürürüm sandın demi? Çakaaal… Yok öyle yağma, lazer kullanacaksııın” diyor. 
Yani çift üçlü beşli silahları görüp onlarla dağları devireceğinizi falansanmayın, esasen iki üç sıkmadan ardından şarjörler pert oluyor. 
Karşınıza, bilhassa kısım sonu canavarları çıktığı vakit tümşeyleri bırakıp lazere abanın, kırlarda papatya topluyormuş gibi bir o yana bir bu yana koşturup lazer doldurun, bir kaç sefer mefta olduktan ardından oyunun sizden bunu istediğini anlıyorsunuz esasen.



Hep kötü yanlarından bahsettim, gerçekte henüz bahsederim de yukarıda da söylediğim gibi oyunu hem beğendim hem beğenmedim. 
Bu durumda yerin dibine sokmanın anlamı yok. 
Haa dur lan nihai bişi henüz var söylemezsem içimde kalır. 
Arkadaş ben gittim sırf internetten indirmekle uğraşmayayım, ayrı olarakkoleksiyonuma fiziksel olarak katılsın diye kutusunu satın aldım fakat 20 GB’lık DVD’lerin yanısıra hayvanın evladı tuttu bir 20 GB’da internetten indirdi. 
Elin erkek çocuğunun Steam’den DLC paketleriyle beraber satın aldığı oyun komple 15 GB tutuyorken bu amcalar 40 GB’lık neyi ne yapmışlar yemin ediyorum akıl erdiremedim. 
Hayır bu tür GTA gibi açık dünya oyunu falan da değil başka bir deyişle
İlginç.



Senaryo nisbeten göreceli bir mevzu, ben Nazi olayına ve Wolfenstein’in bu olaya yaklaşımına esasen hasta olduğum içersindebilhassa yer yer giren sinematiklerle gelişen film tadındaki senaryoyu defa beğendim. 
“Aman hata sonucu bir tuşa basmayayım da demoyu atlamayayım. 
Hem o kadar para verdim” diye her bir ayrıntıyı özenle seyrettim, inceledim. 
Oyunda, pazara çıkmadan evvel yayınlanan fragmanlardaki olaylarınderhal hiçbiri tam manasıyla yer almıyor. 
Ben bu tür mekanik köpekli Nazi askerleri arasında kentte dolaşmayı,muayene noktalarından geçmeyi ya da ne bileyim faul yapmış futbolcuları vuran hakemlerle karşılaşmayı falan bekliyordum. 
Amcaların “Sinematik treylır” ayağına yanlızca ana konuya göndermeyaptıklarını, bu hadiseleri, fragmanda gösterilenlere mukayese et fakatucundan kıyısından yaşadığımızı görünce az biraz üzüldüm.
Kestıllar… Başka bir deyişle şatolar. 
Wolfenstein dendiğinde Nazili otantik şatolar olmadan olmaz. 
The New Order’da yeniden şatolara dalınca, taş yapıların bir güzel altlarını üstlerine kazancınca yeniden devasa zevk aldım. 
Ayrıca nisbeten çağdaş bir Nazi toplama kampında bulunmak da heyecan vericiydi. 
Blazkowicz’in yapısı ve karakteri, isyankar bir anarşik grupla ortak hareket etmek, karargahta sevinç renkli ışıklar ile birlikte özgürlüğünkeyfini çıkarmak, aşk maşk falan süperdi. 
Gerçi bir vesile 15 sene nadasta bekleyen Blazkowicz amcanın bu müddetzarfında adale yığınından en küçük bişi kaybetmemiş olması biraz mantıksızdı fakat, “Hadi baham” deyip yönetim ettik o kadarını da.

Külüstür oyunlardan anımsıyorum “Lan ne yapacam ben şimdi burda?” diye aval aval ortalıklarda dolaştığım vakitler oluyordu, bu oyunda bencefutbolcu defa güzel yönlendirilmiş. 
Haritalarınız var, işaretleriniz var, yanınızda sizinle beraber gelişenvatandaşlar hadiseleri “Kırmızı butona basmayı unutmazsın değil mi Blazkowicz? Hani var ya şu masanın yanındaki evrak dolabının derhalüzerinde, kapının hizasındaki kırmızı düğme…” diye gerizekalıya anlatırmış gibi tanım ediyorlar. 
Bir de asal oğlanın “Adana kebap Hacıoğlu’nda yenir” netliğindeki “Şurdaki şatoda ne Nazi bulunmaktadır ha, iki dakika uğrasam defa kral öldürürüm” türü iç sesleri işinizi epey kolaylaştırıyor. 
Bunun yanısıra anarşik karargahtaki oyuncak toplamalı, boncuk toplamalı yan görevler bir o kadar lüzumsuz ve vakit katili.



Yeniden yeniden açıkladığım emeliyle oyun ile ilgili duygularım harbidenkarışık. 
Kötü ve iyi yanlarını şu şekilde erkek akıllı bir tartınca gerçekten kötü yanları ağır basıyor. 
Ben bir single player kişiyi olduğum içersinde multiplayer desteğinin bulunmaması defa da umrumda olmadı fakat “Multiplayer yok lan? Bu tür oyun mu gerçekleşir kardeşim, atın çöpe gitsin” diye hayıflananları da gördüm. 
Benim bu ayardaki hayal kırıklığım oyunun zırt diye bitmesi oldu. 
Abartmıyorum, işten haneye geldikten ardından 3 ya da 4 akşam oynadım ve bir gece birden bitiverdi. 
Ben henüz anarşik isyankar ekibimle beraber çorbacıya gideceğiz,ardından yarım kalan işleri falan halledeceğiz diye bekliyordum fakat hiç beklemediğim bir anda kıredits ekranı ile karşılaşıncca defa şaşırdım. 
Bilemiyorum belki de oyunun o kadar kötülediğim yanlarına karşın beniiçerisine almayı defa iyi başarmış olmasıyla ilgilidir.
Sonuç bakımından bu oyun içerler mı derseniz henüz alınmaz fakatdediğim gibi bir kaç ay henüz sabredip ücretinin butonunu durup 30 ya da40 TL’ye alabilirsiniz. 
Efsane seriye yakışır bir oyun değil fakat oynanır, yer yer sinir etse degenel olarak zevk de verir
Bir de küçük bir tüyo olaraktan, şayet oyunu oynarsanız anarşizmin beşiği olan karargaha gittiğiniz vakit karşılaştığınız tüm yataklarda uyuyun, her defasında uyuyun fakat
Amcalar kimi güzel sürprizler hazırlamışlar.,


0 yorum:

Yorum Gönder

Top Ad 728x90